KADINLAR ÜNİVERSİTEYE GİTTİ BEŞERİ BAŞTAN ÇIKARDI
ÜNİVERSİTEYE GİTMEMELİ
(Dağ Meyvesi Acı da Olsa Devadır. Seri yazılar-2)
Öncelikle şunu belirtmeliyim, bu yazımda birinci derece muhatabım dindar kesimdir.
Bu başlıkla hiçbir dergi böyle bir yazıyı yayınlamaz. Ama Ortak Zemin Dergisi farklı fikirlere açık olduğundan ve fikirlere ipotek koymadığından bu yazıyı yayınladı. Hakaret içermedikten sonra bırakın insanlar fikirlerini yazsınlar ve bırakın insanlar kendileri karar versinler…Senin gibi düşünmüyorlar diye önyargılı davranarak adamı aforoz etme…Belki onun düşüncesi doğru seninki yanlıştır. Böyle yazı mı? Olur deme, ilk önce oku, sonra karar ver! Daha sonra eleştiri oklarını fırlat. Yargısız infazın neticesi pişmanlıktır.
Bundan dolayı t e ş e k k ü r l e r Ortak Zemin…
Yazıyı yazarken şu bizim medenilerin tepkisinden çok, Müslümanlarımızın tepkisinden korktum. Zülfü yare dokunmak her yiğidin harcı değil, ezberleri bozmak kolay değil. “Kabri kalpten hakaik çıplak çıktı namahrem olan nazar etmesin”.(Münazarat)
Yazının başlığını okuyanlar eminim irkilmişlerdir. Tabi irkilirler, çünkü Avrupa kültürünün etkisi altında kalmışlardır. Evet biraz acı söyledik ama vakıa bu…Dağ meyvesi acı da olsa devadır…
Yanlış anlaşılmasın, kadınlar okumasın demiyoruz, erkeklerle beraber okumalarına karşı çıkıyoruz. Çünkü Kuranı Kerimde; ilim her erkek ve kadın üzerine farzdır denilmektedir. Ama ayrı ayrı okusunlar istiyoruz.
Amerika’da özel bir okulun erkekleri ayrı, kızları ayrı okuduğu için çok önemli başarılar sağladığını gazeteler yazmıştı. Sonra Bediüzzaman, tesis etmek istediği Medresetüzzehra projesinde kadınlara neden yer vermemiştir. Hangi İslam medreselerinde kadınlar ve erkekler beraber tedris görmüştür. Mısır’daki El-Ezher üniversitesinde var mıdır? Onun için Avrupa’nın ve sistemin kurallarının çarklarının dişlileri arasında parçalanmaktansa kendi dinamiklerimizi oluşturmalıyız.
Madem karma olmayan eğitim bu kadar başarı sağlıyorsa, o halde devlet erkanı kolları sıvamalıdır. Bir çok konuda olduğu gibi bu konuda da Avrupa’yı taklit etmenin gereği yoktur. Mesele insanımızın başarısı ise bu yapılmalıdır.
Bu zamanda üniversiteler karmadır, nasıl edelim? Göndermeyeceksin… gücün yetmiyorsa alttan alacaksın belki kararı ona bırakacaksın ama alternatif oluşturacaksın. Alternatif için de kafa yormazlar- ki… Çünkü sakınca görmüyorlar. Hele bir de zaman değişmiş demezler mi?...daha da kötüsü Hz. Ali’nin "Çocukları kendi zamanınıza göre değil, bulundukları zamana göre yetiştiriniz."sözünü delil getirmezler mi?
Bir kere alıştırdık, yada bu rejim alıştırdı, göndermezsek kızlarımız bunalıma girer. Korkma…! bunalıma girmez, asıl bunalım bir erkekle arkadaşlık kuracağı zaman başlar.-Biz diğerlerine benzemeyiz- Kızımız ilk ve ortaokuldayken, yavaş yavaş çeşitli vesileleri kullanarak, kırmadan dökmeden o büyük arzuyu, o olmazsa olmaz üniversite arzusunu kırmağa çalışmalıyız. Hem açık öğretim denen bir şey var! Hatırlatırım…
Hem üniversiteye gitse nolucak! dört beş sene erkeklerle beraber okuyacak, e sonra… avukat olacak, mühendis olacak, öğretmen olacak… yine erkeklerle beraber görev yapacak… Sen Ey Müslüman bacım! üç manto ve üç başörtüsü üst üste taksan da bu kadar büyük vebali temizleyemezsin… ve sen ey Müslüman kardeşim…! buna sebep olduğun için sen de bu vebale ortaksın…
Eşleri çalışan Müslümanlar, bu büyük vebalden kendilerini nasıl kurtaracaklar diye şimdiden düşünmeğe başlasınlar…En azından, mecbur olmadan çalışmanın caiz olmadığını anlatarak ikna etsinler. Böylece belki kendilerini vebalden kurtarabilirler. Şehit İzzeddin YILDIRIM’ın, eşlerini çalıştıran kimseler hakkında söylediği çok ağır bir sözü vardı, burada söylemeyeceğim. Çünkü her doğru her yerde söylenmez. Korkmayın aç kalmazsınız! Çünkü helal rızık Taahhüdü Rabbani altındadır. Hem iktisat ve kanaat bereket getirir.(hadis)
Doktor olsa olmaz mı? Bayan doktora ihtiyaç var. Ona da ihtiyaç yok, çünkü piyasa bayan doktorla dolu. Şunu iyi bilmek gerekir ki, bu zaman da en büyük mesele imanı kurtarmak meselesidir. Adamın ebedi hayatı mahvolduktan sonra baroların başkanı, doktorların kralı olsa neye yarar!
Hem sonra fizik, kimya alet ilmidir, asıl değildir.
Bundan dolayı benden gücenmeyiniz, dost acı söyler. Birbirimizi uyarmak vazifemizdir. Hem Bediüzzaman demiyor mu? Gafil kafaya bir tokmak bir dersi ibrettir.
Onlar kınayanların kınamasından korkmazlar.(Ayet) Hakkın hatırı alidir hiçbir hatıra feda edilmez, ben hakkı söylerim kimin hatırı kırılırsa kırılsın yeter ki hak sağ olsun.(İhlas Risalesi)
.
Üniversiteye gideyim oradaki insanlara dini anlatırım diyen bacılarımızın sayısı çok azdır. Öyle olsa dahi fetva verilmez. Ekseriyetle şu görüş hakimdir; maaşlı bir işte çalışırım, maaşlı bir de koca bulurum, çift maaşla bir ev, birde araba alırız, dünyada rahat ederiz. Oh! ne güzel, gel keyfim gel… Tamam dünyada rahat edersin de ya ahiret ne olacak… Zindanı atalete düştüğümüzün bir sebebi de meyli rahat değil midir? En bahtiyar insan, dünyası için ahiretini feda etmeyendir. Hem artık eşinin çalışmasını istemeyen üniversite mezunu Müslümanların sayısı gün be gün çoğalıyor. Hatırlatırım…
Bir Anekdot: Matematik fakültesinden mezun dindar bir erkek arkadaşımız, evleneceğim kadın da matematikçi olmalıdır dedi, maalesef evde kaldı…
Müslümanlar, kızlarını üniversiteye göndermek meselesini adeta imanın yedinci şartıymış gibi görüyorlar. Boşuna dememiş Ahmet ALTAN, Müslümanlar Kemalistleştirildi diye…
Ben, Müslüman kızlarımızın üniversite kapılarından geri çevrilmelerini şefkat tokatı olarak yorumluyorum. Beşer zulm eder Allah adalet eder. Evet gayri meşru bir muhabbetin cezası merhametsiz azap çekmektir.
Dört-beş sene üniversite okuyacağına, dört-beş sene Nur medreselerinde Risale-i Nur tedrisi yapsa daha güzel olmaz mı? Rejimin inadına, ev sohbetleri başlatsınlar, nur medreseleri açsınlar, evlerini medreseye çevirsinler, çocuklarını yetiştirsinler, komşunun çocuklarını yetiştirsinler, talebe yetiştirsinler, durmasınlar, dinlenmesinler… hem Allah’ı tanımamıza yarayan fizik, kimya, tarih derslerini evlerinde de okuyabilirler. İşte böyle alternatifler oluşturmak lazım…alternatif üretmek akademisyenlerimizin görevi olduğundan, bu mevzuyu onlara havale ederek konumuza devam ediyoruz.
Tabi önce karar vermek lazım, tam bir kararlılık olmadan yapılan işler cılız kalır, şevksizlik olur ve tam başarıya ulaşılmaz. Hele şüpheler…! insanın içini kemirir durur. Bu itibarla tam bir inanç lazımdır. Ya üniversite, ya değil! Değil dediğin an, alternatif üretmeyi düşünürsün.
Başörtüsü sorunundan dolayı okulunu terk eden, kendisini İslami hizmetlere veren, bu meyanda iman telkiniyle çoğu kızımızın ahiretini kurtarmağa vesile olan çok fedakar bacılarımız var. Hatta tıp 5. sınıfta okulu bırakan bacılarımızı da biliyoruz. Evet doktor olamadı, hastaları iyileştiremedi,(bu işi yapan zaten çok) fakat manevi hastaları iyileştirdi, yani vesile oldu. Belki dünya saadetlerine hizmet edemedi, ama uhrevi saadetlerine hizmet etti.
Bediüzzaman’ın bu sözü kulaklara küpe olmalı, oğlum paşa olsun der hafızlık mektebinden alır, asri mektebine gönderir. Dikkatinizi çekerim! Kızım demiyor oğlum diyor. Evet oğlun dahi olsa eğer göndereceğin okul onu dinden, imandan uzaklaştırıyorsa, Allah’tan, Kurandan, Peygamberden uzaklaştırıyorsa, onun imanı namına o okula göndermemek daha evladır. Fakat şimdi dinsiz felsefeyi tar u mar eden Risale i Nurun hayrına üniversitelerde inançlı gençler çıkıyor artık… ama şunu iyi bilmek gerekir ki, birinci vazifemiz asla ve asla üniversite değildir, imanla kabre girmektir.
Biri dese, başımı açsam öğretmenlik yapsam birçok insana dini anlatma imkanım olacak... Bu anlayış da doğru değil, çünkü Şeriatte bir usul vardır; “maslahatlar nasların hükmünü bozamaz.” Yani örtünme nastır ve Farz-ı Ayn’dır.
Bazı hocaların, “kadının başını örtmesi meselesi bir iman meselesi ölçüsünde önemli değildir. Allah'a karşı kulluk, umumi manada kulluk meselesi ölçüsünde önem arz etmez bunlar. Teferruata ait meselelerdir. Nitekim, yani Allah'a iman meselesi ta Mekke'de efendimize tebliğ edilmiş, namaz meselesi orada bize farz kılınmış, daha sonra zekat farz kılınmış. Ama tesettür meselesine gelince biraz farklı. Zannediyorum peygamberliğin 16'ncı, 17'ncı senesinde Müslüman kadınların başları açıktır.” Sözünden, maslahat olduğunda başlarını açabilirler vurgusu var. Tahkik ehl-i bunu anlar. Alimleri kızdırmayayım diye üstü kapalı konuşmalardır bunlar…Nitekim bu sözle, okumak adına nice Müslümanlar başlarını açtılar. Vebali fetva verenlerin başına. Evet iman meselesi değil bu doğrudur, yani başını örtmeyen kafir olmaz, ancak örtünmeyi inkar ederse kafir olur. Örtünmeyen günahkar olur. Fakat şöyle bir tehlikeyle karşı karşıya kalabilir, günah kalbe işleye işleye ta nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırır. Yani önemsemediğimiz örtünme, teferruattır dediğimiz tesettür, imansızlığa kapı açabilir, kızcağızın ebedi hayatına mal olabilir. İman meselelerine göre ikinci üçüncü sıradadır denilebilir, teferruattır demek meseleyi hafife almaktır. Arzi bir fetvadır.
Piyasadaki kitapların çoğu islamı anlatıyor, iman meselelerini anlatmıyor. Bediüzzaman, dinin temeli olan iman meselelerini çokca anlatmış, bu konuda ezberleri bozmuş, fakat İslam meselelerini de anlatmaktan geri kalmamıştır. Nitekim Lemalar kitabında; “Ben de adliyenin mahkemesine derim ki, bin üçyüz elli senede ve her asırda üç yüz elli milyon insanların hayat-ı içtimaiyesinde en kudsî ve hakikatli bir düsturu ilahiyi, üç yüz elli bin tefsirin tasdiklerine ve ittifaklarına istinaden ve bin üç yüz elli sene zarfında geçmiş ecdadımızın itikadlarına iktidaen tefsir eden bir adamı mahkum eden haksız bir kararı, elbette rûy-i zeminde adalet varsa, o kararı ret ve bu hükmü nakzedecektir.”sözüyle tesettürün farz olduğunu ve hiçbir maslahatın o hükmü kaldıramayacağını kanıtlamaktadır.
Hiç düşündük mü? Türkiye’de çığ gibi büyüyen boşanmaların sebebini…ve aşırı lüks tüketimin sebebini…Üniversitelerin payı hiç mi? Yoktur. İşte Avrupa’nın bize bıraktığı miras!….
Geçenlerde Amerikan gazetelerinde, başı örtülü kadınların Gucci çantalar kullandıklarını ve trilyonluk araba almak için sıraya girdiklerini yazıyordu. Yazık! Ne hale geldik. Ekser Müslümanlar aç iken tereffühe izni şer’i yoktur. Şeriatı dinleyen kim. Dinlemeyin bakalım, bir gün size dinletirler.
Birde bu durumun aksine olarak, kadına hürriyet vereyim derken, onu bir mal gibi kullanarak, cüz’i bir maaş verip işletmelerinde çalıştırarak sermayesine sermaye kattılar. O sermaye ile dünyayı öyle bir hale getirdiler ki 12-13 yaşlarındaki kızları kandırarak, ona cicili-bicili elbiseler giydirerek canavarlaşmış şehvetlerini tatmin ettiler, buna da hürriyet adını koydular. Buna hürriyet mi yoksa kölelik mi? Dersiniz bilmem…
Gerçek Hürriyet, kişilerin yaratılışlarını göz önüne alarak, ona göre davranmakla olur, o da ancak İslamiyette vardır. İslam, kadına gerçek değeri vermiştir. Daha düne kadar Avrupa, kadının insan olup olmadığı tartışırken, zavallı kadını peru-perişan ederken, şimdi ise özgürlük maskesi altında kadınları yine perişan ettiler. Biri ifrat diğeri tefrit, biri necis diğeri ences, tahiri mutlak islamiyettir
O halde düşünürler ve devletler eğitim sistemlerini –özellikle üniversiteleri- tekrardan gözden geçirmek zorundadırlar. En önemlisinin karma eğitimi kaldırmak ve fen ilimleri yanında din ilimlerini de üniversitelerde okutmaktır.
Bu gidişattan rahatsız olanlardan biride Papa II. Janpol’dü. O da aynen Bediüzzaman’ın dediği gibi, kadınlar yuvalarından çıktı aile yapısını mahvetti, neslimiz tükendi, tekrar evlerine dönmeli, çünkü fıtratları bunu gerektirir diyordu.
Tabi papa bunu söylerken, eve çektiği kadınların mağdur olmamaları için haklarının devletçe teminat altına alınması gerekliliğinin alt yapısını da herhalde düşünmüştür.
Eğer devlet bunu yapmazsa, bu işi rağbetli hale getirmezse kadınları da eve çekemeyecektir. Dolayısıyla gün be gün nesil tükenecektir.. Adam çocuk yerine köpek eniğiyle oynaşacaktır. Bu bir süreçtir, yavaş yavaş yol kat edilerek hedefe varılabilinir.
Bedizzaman Lem’alar adlı kitabında; “Yanlış anlaşılmasın, Avrupa ikidir; Birisi, İsevîlik din-i hakikisinden ve İslâmiyetten aldığı feyz ile hayat-ı içtimaiye-i beşeriyeye nafi sanatları ve adâlet ve hakkaniyete hizmet eden fünûnları takip eden Avrupa’ya hitap etmiyorum.Belki felsefe-i tabiiyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiatını mehasin zannederek, beşeri sefahate ve dalâlete sevk eden bozulmuş ikinci Avrupa’ya hitap ediyorum. Şöyle ki:
Bil ey ikinci Avrupa! Sen sağ elinle sakim ve dalâletli bir felsefeyi ve sol elinle sefih ve muzır bir medeniyeti tutup, dava edersin ki; "Beşerin saadeti bu ikisi iledir." Senin bu iki elin kırılsın ve şu iki pis hediyen senin başını yesin ve yiyecek!
Ey küfür ve küfranı dağıtıp neşreden bedbaht ruh! Acaba hem ruhunda, hem vicdanında, hem aklında, hem kalbinde dehşetli musibetlerle musibetzede olmuş ve azaba düşmüş bir adamın cismiyle, zâhirî bir surette aldatıcı bir ziynet ve servet içinde bulunmasıyla saadeti mümkün olabilir mi? Ona mesut denebilir mi? Acaba zail, yalancı bir Cennette cismi bulunan, kalbi ve ruhu Cehennemde azab çeken bir insana mesut denilebilir mi? İşte sen biçare beşeri böyle baştan çıkardın, yalancı bir Cennet içinde Cehennemi bir azap çektiriyorsun.”
Evet Avrupa, bizi öyle sefihleştirdi ki, kızlarımızın başı kapalı! Gövdesi tül perdeli, bacakları kotlu… İşte öyle bir ucube oldu ki, korkarım biz de Avrupa’ya böyle bir tesettür anlayışını ihraç edeceğiz. Böyle bir tesettür anlayışının İslamiyetin ta kendisi olduğunu düşünmek, İslam dinine yapılmış en büyük ihanettir.
Ali Şeriati’nin dediği üzere, insanların mahiyetleri(fıtratları)araştırılmadan sunulan eğitim noksandır. Onun için mutlak surette fıtratlara göre davranmak lazım. Yoksa insanın doğasını bozar, adaleti sağlayamazsınız. Kadının fıtratı, yaratılışı ayrı, erkeğinki ayrıdır.
Mesela, Amerika’da yapılan bir araştırmaya göre, kadınların % 15’i yönetici olmak isterken, erkeklerin % 85’i yönetici olmak istiyor. Erkekler cemal perest iken kadınlar süslerini göstermeğe meyyaldir. Kadınlar erkeklerden daha şefkatli iken, erkekler daha güçlü ve daha cesurdur. Kadınlar daha nazik, zarif ve daha kırılgandır. Neden erkek kadının önünde imam olabiliyor da kadın olamıyor. Ev işleri ve çocuğa bakmak, erkeklere ağır, kadınlara neden daha hafif geliyor,( Bir tavuk yumurtalar üzerinde 21 gün oturur çile çeker, horozun umurunda olmaz) erkeklerin en zayıf noktası neden kadındır?vs.
Bir anekdot daha: Necip Fazıl KISAKÜREK bayan bir Hakime yaptığı savunmasında onu hüngür hüngür ağlatmıştır. İşte kadındaki bu şefkat hissi yanlış kararlar vermeğe götürebilir, adalet yerine gelmeyebilir. Şahitlik ederken de bu böyledir.
Bir ayakkabı boyacısının çarşı içinde mevkice yüksek bir adamın hanımına sarkıntılık etmesi gösteriyor ki tesettür kadınlar için fıtridir.(Lem’alar)
Bu fıtrilikleri niçin anlattık? Kadın ve erkeklerin bir arada olmaları, beraber aynı mekanda çalışmaları ve aynı okulda okumaları fıtrata aykırıdır, insanı bozar.
Günümüzde kadınların, araba lastiğinden tutun, bilmem ne ürününe kadar her şeyde çıplak vücudunun kullanılması, basit ve bayağı bir konuma indirilmesi, kadının onur ve şerefini vermek değil, zedelemek demektir. Halbuki kadının fıtratı çalışmaya ve içtimai hayatta adi bir materyal olmaya değil, evinde ve yuvasında yavrusu ile meşgul olmaya müsait olarak yaratılmıştır. Ama kadının yuvasında ve yavrusu ile meşgul olması, ilim tahsil etmesine ve sosyal aktivitelerde bulunmasına mani değildir. Kadının en masum, en nazenin, en güzel, en tatlı meşguliyeti, yavrusu ile meşgul olmasıdır.
Sağlam nesiller ancak böyle yetişir, kreşlerde değil…!
Sağlam nesiller ancak böyle yetişir, kreşlerde değil…!
Ne diyor Bediüzzaman; Evet, insanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun validesidir. Bu münasebetle, ben kendi şahsımda katî ve daima hissettiğim bu mânâyı beyan ediyorum:
Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat ve mânevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, adeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini aynen görüyorum. Demek, bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma merhum validemin ders ve telkinâtını, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum.(R.Nur küllüyatından) Fazla söze hacet yok…
Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat ve mânevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, adeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini aynen görüyorum. Demek, bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma merhum validemin ders ve telkinâtını, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum.(R.Nur küllüyatından) Fazla söze hacet yok…
Toplum hayatında şayet kadın çalışmaya mecbur ise, yani nafakasını temin edecek kimsesi yok ise, tesettüre ve İslam’ın edebine riayet etmek kaydı ile çalışabilir, bunun bir sakıncası yoktur. Ama sırf bunları bahane ederek, bütün kadınlar çalışmalı ve içtimai hayata atılmalıdır, diye hüküm çıkartmak yanlış olur.
Maalesef günümüzde diğer farzların terk edilmesi gibi, bu hüküm de terke uğramıştır. Dindarlara düşen; bu hükmün yeniden ihya edilmesini temin etmek olmalıdır.
Ey peygamber! Mümin erkeklere ve kadınlara söyle gözlerini haramdan sakınsınlar ayet-i kerimesi ve Ey peygamber hanımları! evlerinizde oturun… ayeti ve kadınların camiye gitmelerinde bir sakınca yoktur, evlerinde ibadet etseler daha evladır hadisi şerifi ile, ahir zamanda en büyük fitne kadınlar taifesinden çıkacak hadisleri gösteriyor ki, kadınların öyle ulu-orta oraya buraya gitmelerini, gereksizce sokağa pazara çıkmalarını dinimiz uygun görmemiştir. Ancak zaruret veya ihtiyaç durumu ayrı.
Asrımızın imamı Bediüzzaman Said-i Nursi Lemaat adlı eserinde; “Kadınlar yuvalarından çıktı beşeri baştan çıkardı yuvalarına dönmeli.”sözünü ciddi irdelemek lazım. Acaba sadece açık saçık kadınlar için mi söylenmiştir? Konunun devamında, Mimsiz medeniyet, taife-i nisâyı yuvalarından uçurmuş, hürmetlerini de kırmış, mebzul metaı yapmış. Şer’-i İslâm onları rahmeten davet eder eski yuvalarına. Hürmetleri orada, rahatları evlerde, hayat-ı ailede. Temizlik ziynetleri, haşmetleri hüsn-ü hulk, lütf-u cemali ismet, hüsn-ü kemali şefkat, eğlencesi evlâdı. ila ahir… İşte kadının fıtratı.
Bir meclisi ihvana güzel bir karı girdimi deprettirir damarları.(lemaat) Bu kadın başörtülü bir kadın da olabilir. Kadın meclisine erkek girdimi damarlar depreniyor demiyor, dikkatinizi çekerim.
Halbuki bize düşen, yanlış düşündüğümüz kanıtlandığı an doğru fikri benimsemek erdemliğini göstermektir.
Sonra yine Bediüzzaman bir risalesinde; “Eskişehir hapishanesinin karşısında bulunan lise mektebinin avlusundaki kızlar gülerek raks ediyorlardı, onların haline ağladım.” Niçin ağlamış? Ahiretleri mahvolacak diye ağlamış. Biz Müslümanlar da, açık bayanlara ve başını örtmüş fakat kot pantolon giyenlere lanet edeceğimize şefkat etmeli ve ebedi hayatları mahvolmasın diye çaba göstermeliyiz. Çünkü böyle giyinen bayanlar cennetin dahi kokusunu alamazlar.(Hadis) Evet hadisin bu hükmü, giyinik çıplaklar için de geçerlidir. Evet bu hadisi Peygamber, giyinmiş ama vücut hatları görünen başı örtülü üniversiteli kızlarımız için de geçerlidir. Sakın ben örtünmüşüm demesinler konuyu biraz daha araştırsınlar. Ben bilmiyordum demekle kurtulamazlar. Allah sana araştırman için akıl vermiştir. Yani mazeret yok…
Sakın ola ki; İslam, kadını ikinci sınıf vatandaş olarak niteliyor denilmesin… Cenneti anaların ayakları altına seren bir din, en uzun üç sûresinden birine kadınlar ismini veren ve Hz. Meryem’i yüceltme adına bir sureye “Meryem Suresi” ismini veren Kuran, Hz. Asiye gibi kadınlardan da uzun uzun bahsetmiştir. Peygamber Efendimizin mübarek soyunun da, bir kız çocuğundan(Hz. Fatıma) devam ettiği unutulmamalıdır. Hz. Ayşe ve Hatice’nin İslâm'daki yeri ise hemen herkesin malûmudur.
Biz Kurandan ve Risale-i Nurdan böyle anladık. Hata ettikse, Kuranı ve Risale-i Nur’u şefaatçi ederek affımızı dileriz. Hatasız Kurandır, insanlar yanılabilir. Ama inşallah isabet etmişizdir. Vesselam…
Son söz olarak, Bediüzzaman’ın dediği gibi derim; “Kadınlar yuvalarından çıktı beşeri baştan çıkardı yuvalarına dönmeli.”
SUADÊ QEREQOÇANİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder