KADINLAR ÜNİVERSİTEYE GİTTİ BEŞERİ
BAŞTAN ÇIKARDI
ÜNİVERSİTEYE GİTMEMELİ
(Dağ Meyvesi Acı da
Olsa Devadır. Seri yazılar-2)
ORTAK ZEMİN
DERGİSİNDE yayımlanan yazımdır.
Öncelikle şunu belirtmeliyim, bu yazımda
birinci derece muhatabım dindar
kesimdir.
Bu başlıkla
hiçbir dergi böyle bir yazıyı yayınlamaz. Ama Ortak Zemin Dergisi farklı
fikirlere açık olduğundan ve fikirlere
ipotek koymadığından bu yazıyı yayınladı. Hakaret içermedikten sonra bırakın
insanlar fikirlerini yazsınlar ve bırakın insanlar kendileri karar versinler…Senin
gibi düşünmüyorlar diye önyargılı davranarak adamı aforoz etme…Belki onun
düşüncesi doğru seninki yanlıştır. Böyle yazı mı? Olur deme, ilk önce oku,
sonra karar ver! Daha sonra eleştiri oklarını fırlat. Yargısız infazın neticesi
pişmanlıktır.
Bundan dolayı t e ş e k k ü r l e r Ortak Zemin…
Yazıyı yazarken şu bizim
medenilerin tepkisinden çok, Müslümanlarımızın tepkisinden korktum. Zülfü yare
dokunmak her yiğidin harcı değil, ezberleri bozmak kolay değil. “Kabri kalpten
hakaik çıplak çıktı namahrem olan nazar etmesin”.(Münazarat)
Yazının başlığını okuyanlar
eminim irkilmişlerdir. Tabi irkilirler, çünkü Avrupa kültürünün etkisi altında
kalmışlardır. Evet biraz acı söyledik ama vakıa bu…Dağ meyvesi acı da olsa devadır…
Yanlış anlaşılmasın, kadınlar
okumasın demiyoruz, erkeklerle beraber okumalarına karşı çıkıyoruz. Çünkü
Kuranı Kerimde; ilim her erkek ve kadın üzerine farzdır denilmektedir. Ama ayrı
ayrı okusunlar istiyoruz.
Amerika’da özel bir okulun
erkekleri ayrı, kızları ayrı okuduğu için çok önemli başarılar sağladığını
gazeteler yazmıştı. Sonra Bediüzzaman, tesis etmek istediği Medresetüzzehra
projesinde kadınlara neden yer vermemiştir. Hangi İslam medreselerinde kadınlar
ve erkekler beraber tedris görmüştür. Mısır’daki El-Ezher üniversitesinde var
mıdır? Onun için Avrupa’nın ve sistemin
kurallarının çarklarının dişlileri arasında parçalanmaktansa kendi dinamiklerimizi oluşturmalıyız.
Madem karma olmayan eğitim bu
kadar başarı sağlıyorsa, o halde devlet erkanı kolları sıvamalıdır. Bir çok
konuda olduğu gibi bu konuda da Avrupa’yı taklit etmenin gereği yoktur. Mesele
insanımızın başarısı ise bu
yapılmalıdır.
Bu zamanda üniversiteler
karmadır, nasıl edelim? Göndermeyeceksin… gücün yetmiyorsa alttan alacaksın
belki kararı ona bırakacaksın ama alternatif oluşturacaksın. Alternatif için de
kafa yormazlar- ki… Çünkü sakınca görmüyorlar. Hele bir de zaman değişmiş demezler mi?...daha da kötüsü Hz. Ali’nin "Çocukları kendi
zamanınıza göre değil, bulundukları zamana göre yetiştiriniz."sözünü delil
getirmezler mi?
Bir kere alıştırdık, yada bu
rejim alıştırdı, göndermezsek kızlarımız bunalıma girer. Korkma…! bunalıma
girmez, asıl bunalım bir erkekle arkadaşlık kuracağı zaman başlar.-Biz
diğerlerine benzemeyiz- Kızımız ilk ve ortaokuldayken, yavaş yavaş çeşitli
vesileleri kullanarak, kırmadan dökmeden o büyük arzuyu, o olmazsa olmaz
üniversite arzusunu kırmağa çalışmalıyız. Hem açık öğretim denen bir şey var!
Hatırlatırım…
Hem üniversiteye gitse nolucak!
dört beş sene erkeklerle beraber okuyacak, e sonra… avukat olacak, mühendis
olacak, öğretmen olacak… yine erkeklerle beraber görev yapacak… Sen Ey Müslüman
bacım! üç manto ve üç başörtüsü üst üste taksan da bu kadar büyük vebali
temizleyemezsin… ve sen ey Müslüman kardeşim…! buna sebep olduğun için sen de
bu vebale ortaksın…
Eşleri çalışan Müslümanlar, bu
büyük vebalden kendilerini nasıl kurtaracaklar diye şimdiden düşünmeğe
başlasınlar…En azından, mecbur olmadan çalışmanın caiz olmadığını anlatarak
ikna etsinler. Böylece belki kendilerini vebalden kurtarabilirler. Şehit
İzzeddin YILDIRIM’ın, eşlerini çalıştıran kimseler hakkında söylediği çok ağır
bir sözü vardı, burada söylemeyeceğim. Çünkü her doğru her yerde söylenmez.
Korkmayın aç kalmazsınız! Çünkü helal
rızık Taahhüdü Rabbani altındadır. Hem
iktisat ve kanaat bereket getirir.(hadis)
Doktor olsa olmaz mı? Bayan
doktora ihtiyaç var. Ona da ihtiyaç yok, çünkü piyasa bayan doktorla dolu. Şunu
iyi bilmek gerekir ki, bu zaman da en büyük mesele imanı kurtarmak meselesidir.
Adamın ebedi hayatı mahvolduktan sonra
baroların başkanı, doktorların kralı olsa neye yarar!
Hem sonra fizik, kimya alet
ilmidir, asıl değildir.
Bundan dolayı benden
gücenmeyiniz, dost acı söyler. Birbirimizi uyarmak vazifemizdir. Hem
Bediüzzaman demiyor mu? Gafil kafaya bir tokmak bir dersi ibrettir.
Onlar kınayanların kınamasından korkmazlar.(Ayet) Hakkın hatırı alidir
hiçbir hatıra feda edilmez, ben hakkı söylerim kimin hatırı kırılırsa kırılsın
yeter ki hak sağ olsun.(İhlas Risalesi)
.
Üniversiteye gideyim oradaki
insanlara dini anlatırım diyen bacılarımızın sayısı çok azdır. Öyle olsa dahi
fetva verilmez. Ekseriyetle şu görüş hakimdir; maaşlı bir işte çalışırım,
maaşlı bir de koca bulurum, çift maaşla bir ev, birde araba alırız, dünyada
rahat ederiz. Oh! ne güzel, gel keyfim gel… Tamam dünyada rahat edersin de ya
ahiret ne olacak… Zindanı atalete düştüğümüzün bir sebebi de meyli rahat değil
midir? En bahtiyar insan, dünyası için
ahiretini feda etmeyendir. Hem artık
eşinin çalışmasını istemeyen üniversite mezunu Müslümanların sayısı gün be gün
çoğalıyor. Hatırlatırım…
Bir Anekdot: Matematik
fakültesinden mezun dindar bir erkek arkadaşımız, evleneceğim kadın da
matematikçi olmalıdır dedi, maalesef evde kaldı…
Müslümanlar, kızlarını üniversiteye
göndermek meselesini adeta imanın yedinci şartıymış gibi
görüyorlar. Boşuna dememiş Ahmet ALTAN, Müslümanlar Kemalistleştirildi
diye…
Ben, Müslüman kızlarımızın
üniversite kapılarından geri çevrilmelerini şefkat tokatı olarak yorumluyorum. Beşer zulm eder Allah adalet
eder. Evet gayri meşru bir muhabbetin cezası merhametsiz azap çekmektir.
Dört-beş sene üniversite
okuyacağına, dört-beş sene Nur medreselerinde Risale-i Nur tedrisi yapsa daha
güzel olmaz mı? Rejimin inadına, ev sohbetleri başlatsınlar, nur medreseleri
açsınlar, evlerini medreseye çevirsinler, çocuklarını yetiştirsinler, komşunun
çocuklarını yetiştirsinler, talebe yetiştirsinler, durmasınlar, dinlenmesinler…
hem Allah’ı tanımamıza yarayan fizik, kimya, tarih derslerini evlerinde de okuyabilirler.
İşte böyle alternatifler oluşturmak
lazım…alternatif üretmek akademisyenlerimizin görevi olduğundan, bu mevzuyu onlara
havale ederek konumuza devam ediyoruz.
Tabi önce karar vermek lazım, tam
bir kararlılık olmadan yapılan işler cılız kalır, şevksizlik olur ve tam
başarıya ulaşılmaz. Hele şüpheler…!
insanın içini kemirir durur. Bu itibarla tam bir inanç lazımdır. Ya
üniversite, ya değil! Değil dediğin an, alternatif üretmeyi düşünürsün.
Başörtüsü sorunundan dolayı okulunu
terk eden, kendisini İslami hizmetlere
veren, bu meyanda iman telkiniyle çoğu kızımızın ahiretini kurtarmağa vesile
olan çok fedakar bacılarımız var. Hatta tıp 5. sınıfta okulu bırakan
bacılarımızı da biliyoruz. Evet doktor olamadı, hastaları iyileştiremedi,(bu
işi yapan zaten çok) fakat manevi hastaları iyileştirdi, yani vesile oldu. Belki
dünya saadetlerine hizmet edemedi, ama uhrevi saadetlerine hizmet etti.
Bediüzzaman’ın bu sözü kulaklara
küpe olmalı, oğlum paşa olsun der hafızlık mektebinden alır, asri mektebine gönderir.
Dikkatinizi çekerim! Kızım demiyor oğlum diyor. Evet oğlun dahi olsa eğer
göndereceğin okul onu dinden, imandan uzaklaştırıyorsa, Allah’tan, Kurandan, Peygamberden
uzaklaştırıyorsa, onun imanı namına o okula göndermemek daha evladır. Fakat şimdi dinsiz felsefeyi
tar u mar eden Risale i Nurun hayrına üniversitelerde inançlı gençler çıkıyor
artık… ama şunu iyi bilmek gerekir ki,
birinci vazifemiz asla ve asla üniversite değildir, imanla kabre girmektir.
Biri dese, başımı açsam
öğretmenlik yapsam birçok insana dini anlatma imkanım olacak... Bu anlayış da doğru
değil, çünkü Şeriatte bir usul vardır; “maslahatlar nasların hükmünü bozamaz.” Yani
örtünme nastır ve Farz-ı Ayn’dır.
Bazı hocaların, “kadının başını
örtmesi meselesi bir iman meselesi ölçüsünde önemli değildir. Allah'a karşı
kulluk, umumi manada kulluk meselesi ölçüsünde önem arz etmez bunlar. Teferruata
ait meselelerdir. Nitekim, yani Allah'a iman meselesi ta Mekke'de efendimize
tebliğ edilmiş, namaz meselesi orada bize farz kılınmış, daha sonra zekat farz
kılınmış. Ama tesettür meselesine gelince biraz farklı. Zannediyorum
peygamberliğin 16'ncı, 17'ncı senesinde Müslüman kadınların başları açıktır.”
Sözünden, maslahat olduğunda başlarını açabilirler vurgusu var. Tahkik ehl-i
bunu anlar. Alimleri kızdırmayayım diye üstü kapalı konuşmalardır bunlar…Nitekim
bu sözle, okumak adına nice Müslümanlar başlarını açtılar. Vebali fetva
verenlerin başına. Evet iman meselesi
değil bu doğrudur, yani başını örtmeyen kafir olmaz, ancak örtünmeyi inkar
ederse kafir olur. Örtünmeyen günahkar olur. Fakat şöyle bir tehlikeyle karşı
karşıya kalabilir, günah kalbe işleye işleye ta nur-u imanı çıkarıncaya kadar
katılaştırır. Yani önemsemediğimiz örtünme, teferruattır dediğimiz tesettür,
imansızlığa kapı açabilir, kızcağızın ebedi hayatına mal olabilir. İman meselelerine
göre ikinci üçüncü sıradadır denilebilir, teferruattır demek meseleyi hafife
almaktır. Arzi bir fetvadır.
Piyasadaki kitapların çoğu islamı
anlatıyor, iman meselelerini anlatmıyor. Bediüzzaman, dinin temeli olan iman
meselelerini çokca anlatmış, bu konuda ezberleri bozmuş, fakat İslam
meselelerini de anlatmaktan geri kalmamıştır. Nitekim Lemalar kitabında; “Ben de adliyenin mahkemesine derim ki,
bin üçyüz elli senede ve her asırda üç yüz elli milyon insanların hayat-ı
içtimaiyesinde en kudsî ve hakikatli bir düsturu ilahiyi, üç yüz elli bin
tefsirin tasdiklerine ve ittifaklarına istinaden ve bin üç yüz elli sene
zarfında geçmiş ecdadımızın itikadlarına iktidaen tefsir eden bir adamı mahkum
eden haksız bir kararı, elbette rûy-i zeminde adalet varsa, o kararı ret ve bu
hükmü nakzedecektir.”sözüyle tesettürün
farz olduğunu ve hiçbir maslahatın o hükmü kaldıramayacağını kanıtlamaktadır.
Hiç düşündük mü? Türkiye’de çığ gibi büyüyen boşanmaların
sebebini…ve aşırı lüks tüketimin sebebini…Üniversitelerin payı hiç mi? Yoktur. İşte
Avrupa’nın bize bıraktığı miras!….
Geçenlerde Amerikan
gazetelerinde, başı örtülü kadınların Gucci çantalar kullandıklarını ve
trilyonluk araba almak için sıraya girdiklerini yazıyordu. Yazık! Ne hale
geldik. Ekser Müslümanlar aç iken tereffühe izni şer’i yoktur. Şeriatı dinleyen
kim. Dinlemeyin bakalım, bir gün size dinletirler.
Birde bu durumun aksine olarak, kadına hürriyet vereyim derken, onu bir
mal gibi kullanarak, cüz’i bir maaş verip işletmelerinde çalıştırarak
sermayesine sermaye kattılar. O sermaye ile dünyayı öyle bir hale getirdiler ki
12-13 yaşlarındaki kızları kandırarak, ona cicili-bicili elbiseler giydirerek
canavarlaşmış şehvetlerini tatmin ettiler, buna da hürriyet adını koydular. Şu parağrafın konumuzla alakasını varın biraz da siz düşünün!
Gerçek Hürriyet, kişilerin yaratılışlarını göz önüne alarak,
ona göre davranmakla olur, o da ancak İslamiyette vardır. İslam, kadına
gerçek değeri vermiştir. Daha düne kadar Avrupa, kadının insan olup olmadığı
tartışırken, zavallı kadını peru-perişan ederken, şimdi ise özgürlük maskesi
altında kadınları yine perişan ettiler. Biri ifrat diğeri tefrit, biri necis
diğeri ences, tahiri mutlak islamiyettir
O halde düşünürler ve devletler eğitim sistemlerini –özellikle
üniversiteleri- tekrardan gözden geçirmek
zorundadırlar. En önemlisinin karma eğitimi kaldırmak ve fen ilimleri
yanında din ilimlerini de üniversitelerde okutmaktır.
Bu gidişattan rahatsız olanlardan biride Papa II. Janpol’dü.
O da aynen Bediüzzaman’ın dediği gibi, kadınlar yuvalarından çıktı aile
yapısını mahvetti, neslimiz tükendi, tekrar evlerine dönmeli, çünkü fıtratları
bunu gerektirir diyordu.
Rusya'da yeni seçilen Papa da aynı şeyleri söyleyince feministlerin saldırısına uğramıştı Rusya Devlet Başkanı Putin, Papa'ya sahip çıkmıştı.
Rusya'da yeni seçilen Papa da aynı şeyleri söyleyince feministlerin saldırısına uğramıştı Rusya Devlet Başkanı Putin, Papa'ya sahip çıkmıştı.
Tabi papa bunu söylerken, eve çektiği kadınların mağdur olmamaları için
haklarının devletçe teminat altına alınması gerekliliğinin alt yapısını da herhalde
düşünmüştür.
İsveç'te kadınların evlerinde oturmaları karşılığında yüklü paralar verildiğini yine gazeteler yazmıştı. Heyhat! artık geçti, çok zor... bir kere alıştırdınız.
İsveç'te kadınların evlerinde oturmaları karşılığında yüklü paralar verildiğini yine gazeteler yazmıştı. Heyhat! artık geçti, çok zor... bir kere alıştırdınız.
Eğer devlet bunu yapmazsa, bu işi rağbetli hale
getirmezse kadınları da eve
çekemeyecektir. Dolayısıyla gün be gün nesil tükenecektir.. Adam çocuk yerine
köpek eniğiyle oynaşacaktır. Bu bir süreçtir, yavaş yavaş yol kat edilerek hedefe varılabilinir.
Bedizzaman Lem’alar adlı kitabında; “Yanlış anlaşılmasın, Avrupa ikidir; Birisi, İsevîlik
din-i hakikisinden ve İslâmiyetten aldığı feyz ile hayat-ı içtimaiye-i
beşeriyeye nafi sanatları ve adâlet ve hakkaniyete
hizmet eden fünûnları takip eden Avrupa’ya hitap etmiyorum.Belki felsefe-i tabiiyenin zulmetiyle, medeniyetin seyyiatını mehasin zannederek,
beşeri sefahate ve dalâlete sevk eden
bozulmuş ikinci Avrupa’ya hitap ediyorum. Şöyle ki:
Bil ey ikinci Avrupa! Sen sağ elinle sakim ve
dalâletli bir felsefeyi ve sol elinle sefih ve muzır
bir medeniyeti tutup, dava edersin ki; "Beşerin saadeti bu ikisi
iledir." Senin bu iki elin kırılsın ve şu iki pis hediyen senin başını
yesin ve yiyecek!
Ey küfür ve küfranı dağıtıp neşreden bedbaht ruh!
Acaba hem ruhunda, hem vicdanında, hem aklında, hem kalbinde dehşetli
musibetlerle musibetzede olmuş ve azaba düşmüş bir adamın cismiyle, zâhirî bir
surette aldatıcı bir ziynet ve servet içinde bulunmasıyla saadeti mümkün
olabilir mi? Ona mesut denebilir mi? Acaba zail,
yalancı bir Cennette cismi bulunan, kalbi
ve ruhu Cehennemde azab çeken bir insana mesut denilebilir mi? İşte sen biçare beşeri böyle baştan çıkardın, yalancı
bir Cennet içinde Cehennemi bir azap çektiriyorsun.”
Evet Avrupa, bizi öyle sefihleştirdi ki,
kızlarımızın başı kapalı! Gövdesi tül perdeli, bacakları kotlu… İşte öyle bir
ucube oldu ki, korkarım biz de Avrupa’ya böyle bir tesettür anlayışını ihraç
edeceğiz. Böyle bir tesettür anlayışının
İslamiyetin ta kendisi olduğunu
düşünmek, İslam dinine yapılmış en büyük ihanettir.
Ali Şeriati’nin dediği üzere, insanların
mahiyetleri(fıtratları)araştırılmadan sunulan eğitim noksandır. Onun için
mutlak surette fıtratlara göre davranmak lazım. Yoksa insanın doğasını bozar,
adaleti sağlayamazsınız. Kadının fıtratı, yaratılışı ayrı, erkeğinki ayrıdır.
Mesela, Amerika’da yapılan bir
araştırmaya göre, kadınların % 15’i yönetici olmak isterken, erkeklerin % 85’i
yönetici olmak istiyor. Erkekler cemal perest iken kadınlar süslerini
göstermeğe meyyaldir. Kadınlar erkeklerden daha şefkatli iken, erkekler daha
güçlü ve daha cesurdur. Kadınlar daha nazik, zarif ve daha kırılgandır. Neden
erkek kadının önünde imam olabiliyor da kadın olamıyor. Ev işleri ve çocuğa
bakmak, erkeklere ağır, kadınlara neden daha
hafif geliyor, bir oyuncakçıya gittiğinizde neden kız çocuğu bebeklere, erkek çocuğu araba veya silaha sarılır,( Bir tavuk yumurtalar üzerinde 21 gün oturur çile çeker,
horozun umurunda olmaz) erkeklerin
en zayıf noktası neden kadındır?vs.
Bir anekdot daha: Necip Fazıl KISAKÜREK
bayan bir Hakime yaptığı savunmasında onu hüngür hüngür ağlatmıştır. İşte
kadındaki bu şefkat hissi yanlış kararlar vermeğe götürebilir, adalet yerine
gelmeyebilir. Şahitlik ederken de bu böyledir.
Bir ayakkabı boyacısının çarşı içinde
mevkice yüksek bir adamın hanımına sarkıntılık etmesi gösteriyor ki tesettür
kadınlar için fıtridir.(Lem’alar)
Bu
fıtrilikleri niçin anlattık? Kadın ve erkeklerin bir arada olmaları, beraber
aynı mekanda çalışmaları ve aynı okulda okumaları fıtrata aykırıdır, insanı
bozar.
Günümüzde
kadınların, araba lastiğinden tutun, bilmem ne ürününe kadar her şeyde çıplak
vücudunun kullanılması, basit ve bayağı bir konuma indirilmesi, kadının onur ve
şerefini vermek değil, zedelemek demektir. Halbuki
kadının fıtratı çalışmaya ve içtimai hayatta adi bir materyal olmaya değil,
evinde ve yuvasında yavrusu ile meşgul olmaya müsait olarak yaratılmıştır. Ama kadının yuvasında ve yavrusu ile
meşgul olması, ilim tahsil etmesine ve sosyal aktivitelerde bulunmasına mani değildir. Kadının en masum, en nazenin, en güzel,
en tatlı meşguliyeti, yavrusu ile meşgul olmasıdır.
Sağlam nesiller ancak böyle yetişir, kreşlerde değil…!
Sağlam nesiller ancak böyle yetişir, kreşlerde değil…!
Ne
diyor Bediüzzaman;
Evet, insanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun validesidir. Bu
münasebetle, ben kendi şahsımda katî ve daima hissettiğim bu mânâyı beyan
ediyorum:
Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat ve mânevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, adeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini aynen görüyorum. Demek, bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma merhum validemin ders ve telkinâtını, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum.(R.Nur küllüyatından) Fazla söze hacet yok…
Ben bu seksen sene ömrümde, seksen bin zatlardan ders aldığım halde, kasem ediyorum ki, en esaslı ve sarsılmaz ve her vakit bana dersini tazeler gibi, merhum validemden aldığım telkinat ve mânevî derslerdir ki, o dersler fıtratımda, adeta maddî vücudumda çekirdekler hükmünde yerleşmiş. Sair derslerimin o çekirdekler üzerine bina edildiğini aynen görüyorum. Demek, bir yaşımdaki fıtratıma ve ruhuma merhum validemin ders ve telkinâtını, şimdi bu seksen yaşımdaki gördüğüm büyük hakikatler içinde birer çekirdek-i esasiye müşahede ediyorum.(R.Nur küllüyatından) Fazla söze hacet yok…
Toplum hayatında şayet kadın çalışmaya mecbur ise, yani
nafakasını temin edecek kimsesi yok ise, tesettüre ve İslam’ın edebine riayet
etmek kaydı ile çalışabilir, bunun bir sakıncası yoktur. Ama sırf bunları
bahane ederek, bütün kadınlar çalışmalı ve içtimai hayata atılmalıdır, diye
hüküm çıkartmak yanlış olur.
Maalesef günümüzde diğer farzların terk edilmesi gibi, bu
hüküm de terke uğramıştır. Dindarlara düşen; bu hükmün yeniden ihya edilmesini
temin etmek olmalıdır.
Ey peygamber!
Mümin erkeklere ve kadınlara söyle gözlerini haramdan sakınsınlar ayet-i
kerimesi ve Ey peygamber hanımları! evlerinizde oturun… ayeti ve kadınların
camiye gitmelerinde bir sakınca yoktur, evlerinde ibadet etseler daha evladır hadisi
şerifi ile, ahir zamanda en büyük fitne kadınlar taifesinden çıkacak hadisleri
gösteriyor ki, kadınların öyle ulu-orta oraya buraya gitmelerini, gereksizce
sokağa pazara çıkmalarını dinimiz uygun
görmemiştir. Ancak zaruret veya ihtiyaç durumu ayrı.
Asrımızın
imamı Bediüzzaman Said-i Nursi Lemaat
adlı eserinde; “Kadınlar yuvalarından
çıktı beşeri baştan çıkardı yuvalarına dönmeli.”sözünü ciddi irdelemek
lazım. Acaba sadece açık saçık kadınlar için mi söylenmiştir? Konunun devamında, Mimsiz medeniyet, taife-i nisâyı yuvalarından uçurmuş, hürmetlerini de kırmış, mebzul metaı yapmış. Şer’-i İslâm onları rahmeten davet eder eski yuvalarına.
Hürmetleri orada, rahatları evlerde, hayat-ı ailede. Temizlik ziynetleri, haşmetleri hüsn-ü hulk, lütf-u cemali ismet, hüsn-ü kemali şefkat, eğlencesi evlâdı. ila ahir… İşte
kadının fıtratı.
Bir
meclisi ihvana güzel bir karı girdimi deprettirir damarları.(lemaat) Bu kadın
başörtülü bir kadın da olabilir. Kadın meclisine erkek girdimi damarlar depreniyor demiyor,
dikkatinizi çekerim.
Halbuki bize düşen, yanlış
düşündüğümüz kanıtlandığı an doğru fikri benimsemek erdemliğini göstermektir.
Sonra yine Bediüzzaman bir
risalesinde; “Eskişehir hapishanesinin karşısında bulunan lise mektebinin
avlusundaki kızlar gülerek raks ediyorlardı, onların haline ağladım.” Niçin
ağlamış? Ahiretleri mahvolacak diye ağlamış. Biz Müslümanlar da, açık bayanlara
ve başını örtmüş fakat kot pantolon giyenlere lanet edeceğimize şefkat etmeli
ve ebedi hayatları mahvolmasın diye çaba göstermeliyiz. Çünkü böyle giyinen bayanlar cennetin dahi kokusunu alamazlar.(Hadis)
Evet hadisin bu hükmü, giyinik çıplaklar için de geçerlidir. Evet bu hadisi
Peygamber, giyinmiş ama vücut hatları görünen başı örtülü üniversiteli kızlarımız için de geçerlidir. Sakın
ben örtünmüşüm demesinler konuyu biraz daha araştırsınlar. Ben bilmiyordum
demekle kurtulamazlar. Allah sana araştırman için akıl vermiştir. Yani mazeret
yok…
Sakın ola ki; İslam, kadını
ikinci sınıf vatandaş olarak niteliyor denilmesin… Cenneti anaların ayakları altına seren bir
din, en uzun üç sûresinden birine kadınlar
ismini veren ve Hz. Meryem’i yüceltme
adına bir sureye “Meryem Suresi” ismini veren Kuran, Hz. Asiye gibi kadınlardan
da uzun uzun bahsetmiştir. Peygamber Efendimizin mübarek soyunun da, bir kız
çocuğundan(Hz. Fatıma) devam ettiği unutulmamalıdır. Hz. Ayşe ve Hatice’nin İslâm'daki
yeri ise hemen herkesin malûmudur.
Biz Kurandan ve Risale-i Nurdan böyle anladık. Hata ettikse, Kuranı ve
Risale-i Nur’u şefaatçi ederek affımızı dileriz. Hatasız Kurandır, insanlar
yanılabilir. Ama inşallah isabet etmişizdir. Vesselam…
Son söz olarak, Bediüzzaman’ın
dediği gibi derim; “Kadınlar
yuvalarından çıktı beşeri baştan çıkardı yuvalarına dönmeli.”
SUADÊ QEREQOÇANİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder